 |
George Orwell Can Yayınları Sayfa Sayısı: 152 2016 |
İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok
1984 adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği, onun çağdaş klasikler arasına
girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki 'reel sosyalizm'in eleştirisi olan
bu roman, dünya edebiyatında 'yergi' türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan
Çiftliği'nin kişileri hayvanlardır.
George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği
eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça
görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük
ortamında yer albilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalı'dır.
Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal
anlatımıyla yazılmıştır.
--
Utanarak söylüyorum ki; George
Orwell gibi bir kalem ile yeni tanıştım. Ve
kalemine ayrı zekasına ayrı bir bağlandığımı itiraf etmeliyim.
Kara
mizahın babası diyerek kitaplarımın arasında ayrı bir yere koyacağım.
Bir düşünce yada bir görüşün mizahi aynı zamanda iğneleyici bir dille
anlatılmasının yanında ben içerisinde bugüne ait çok cümle bulduğum için
elimden bırakamadım. Zekanın getirisi ince ince işlenmiş kinayeli
cümleler olarak dönmüş. Akıcılığının verdiği bir güzellik sayesinde, film izler
gibi kapılıp gidiyorsunuz.
Stalin, Lenin ve Marx gibi
iz bırakan adamları incelemeye ve araştırmaya başladığım dönemlerde
okuduğum için sayfaları büyük bir iştahla okudum. Karakterlerin, gerçek
isimlerle ilişkilendirilmesinden ziyade hayvanların zamanla değişimi,
okuyarak ve daha çok araştırarak daha iyisini yapacakları yerde daha
fena bir yönetim şekline ağır ağır geçişlerini okuduk. Diktatör rejimden
kurtulacakken tekrar yine o rejime geçiş sürelerinde fazlasıyla alınabilecek mesaj var.
Güç ve zekanın aynı
zamanda bir lider peşinde gitme meraklısı olan kesimi inceleme şansı
elde ediyoruz.
İncecik ve masalsı bir dil ile yazılan
kitap bir de sizi düşünmeye yitiyor. Üstelik okurken üzülüp,
sinirlenerek beklemediğim kadar duygu geçişi yaşadım. Sürekli kendimi
hayvanları eleştirirken buldum ama günümüze de uyarlamadan ne yazık ki
duramadım ve hep bir kıyas içinde oldum.
Karakterlerin çokluğu ilk sayfalarda
beni korkuttu. Açıkcası ağır bir dile hakim olacağını düşünüyordum ve
aynı zamanda kafamın dolu olduğu bir dönemde çok karakteri aklımda
tutamayacağımı zannediyordum. Ama beni bu konuda oldukça çok yanılttı.
Her bir hayvanın kendine özgü karakterler ile ilerlemesi kafamı
karıştırmadı ve aksine her birini bende kalıcı bir hale getirdi.
Koca
Reis'e saygı duyarken, Moses'in o işe yaramaz hallerini tebessüm ederek
okudum. Boxer ise benim için unutamayacağım bir burukluk bıraktı.
Napolyon'un ince ince işleyerek kendini büyütmesine ne yalan söyleyeyim
hayran oldum ve uğraşları sonucunda bir lider olmasına şaşırmadım.
"Bütün hayvanlar eşittir." diyerek çıkılan bir yolda cümlesinin zaman ilerledikçe "Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir." gelmesi içimde garip bir burukluk bıraktı.
Kitabın
son cümlesini okuyup kapattığımda yaşadığımız döneme baktım. Yeni bir
bakış açısından ziyade bakış açımı genişletti. Etrafımdaki insanlara
baktım ve tekrar kitabın sayfalarını çevirirken "Keşke okumaya ve
araştırmaya sadece domuzlar yönelmeseydi." diyerek hayvanların çiftliği
ele geçirmesinden sonra en az domuzlar kadar okumaya ve araştırmaya
yönelselerdi ne olurdu? diye düşünerek tekrar başa döndüm.