iletişim yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
iletişim yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2016 Cuma

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku | İlhami Algör


İlhami Algör
İletişim Yayınları
Sayfa Sayısı: 58


 “Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi.
“Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarsı.”

“Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi.
“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti.

Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Bülbülün çilesi, yazarın zulası... inceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.

İlhami Algör, alelacayip aşkların ve oyunbazlığın, hüzünlü dolambaçların yazar›.

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İtalyan Yokuşu’ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane’ye inen roman. Avaramu!

--


Filmini bir kaç ay önce Erdal Beşikçioğlu sayesinde izlediğim ve mükemmel bulduğum için kitabını okumak da farz oldu.

Ellisekiz sayfalık kısacık bir kitap ama her cümlenin altını çizmek istedim. Tek taraflı sapık bir tutku mu? Bana kendisini bir saat içinde ikinci kez okutturan sayfalar sadece tutku mu? Yoksa Müzeyyen isminim güzelliği mi?

Diyaloglar çok az ama çok tadında ve adamın kafasındakiler sayesinde diyalogların azlığını pek umursamadım. Hatta bu durumdan memnun oldum. Farklı ve özel bir üslubu var yazarın ve ister istemez ne yazsa okurum haline bürünüyorsunuz. En azından bu ağır kafa karmaşasının o tatlı esintisini sevdim.

"Müzeyyen" seslenmesi ne güzel bir isim? Ah Müzeyyen bu çok derin bir kafa karmaşasıydı ve adam sana tutunmayı çok istedi. Okuyun ve güzel mi değil mi buna kararı siz verin. Ben şimdi üçüncü kez okumaya gidiyorum.

  • Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. (7)
  • Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor, sabahları kadından önce uyanıp evden tüyerek, şehrin uzak bir köşesine gidiyor, elleri kıçında oraya buraya takılıyor, birileri ile tuhaf muhabbetlere giriyor ve her akşam kadından önce eve dönüp, günün hikayesini yazıp, görülebilecek bir yere iliştirip, yine arazi olup, ta ki gece yarısı, uyumakta olan kadının yanına sokulup, birbirlerini bir güzel sevip ve adam, sabahın kör vakitlerinde, yine sevişmelerle bitecek bir gece için erkenden sokaklara süzülüp… (18)
  • Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku. (20)
  • Mesafeli bir yerden başka birinin sesiyle konuşuyordu. oraya nasıl ve ne zaman gitmişti, ben mi göndermiştim? Taksi mi tutmuştu? (21)

6 Ocak 2016 Çarşamba

Okuyorum: Erken Kaybedenler | Emrah Serbes

Emrah Serbes
İletişim Yayınları
143 Sayfa
2015
AnKara polisiyeleriyle tanıdığımız Emrah Serbes, bu defa direksiyonu kırıyor ve edebiyatımızda pek de işlenmemiş bir başka meseleye el atıyor. Erkek çocukların enerjik, hüzünlü, alengirli dünyasına giriyoruz...
Baba çalışıyor, anne ev hanımı, muhafazakârlığın kalesi...İşçiler, yoksullar, teyzeler, abiler... Kolay ağlayan sert adamlar... Taşra seyrekliği, mahallenin kalabalığı... Kıskanç, gururlu, saf ergenler... Emrah Serbes, çabuk öfkelenen, kolay vazgeçen, baştan çıkmış erkek çocukları konuşturuyor... Kederli, insana dokunan komik hikâyeler bunlar...

“Dizinin dizime değişi, Handan’ın annesi için bir kelebeğin kanat çırpışıysa benim için kasırgaydı. Kaç sene geçti, hâlâ unutmam, günde en az beş sefer aklıma gelir. Biliyorum bu durumun, kökeni memeden kesildiğim güne kadar uzanan psikolojik nedenleri vardır. Ama bir kadını unutulmaz yapan şey, bir vakitler ona duyulan arzunun şiddetiyle doğru orantılı değil midir? O arzunun kıyısında, gerçekleşme olasılığının tam yanı başında, sanki arada başka hiçbir engel yokmuş gibi rahat davranabilmekle, kendini o tatlı yanılsamaya kaptırabilmekle doğru orantılı değil midir? Bu olgunun da mı sorumlusu benim mutsuz geçen çocukluğum? Cevap? Yok! Kalırsın öyle...”
Taşrada ve kâinatta, yapayalnız kalmış erkek çocukların hikâyesi...

Erken Kaybedenler... Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu...

Arka kapak yazısı kitapyurdun'dan alıntıdır.