22 Nisan 2016 Cuma

Şahmeran (Yabancı Serisi I ) | Öznur Yıldırım

Öznur Yıldırım
Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 600
2016


Sen cennetin varlığından gurur duy, ben cehennemi istiyorum.

Yağan kar şiddetini gitgide artırıyor, koyu renk saçlarıma tutunan kar tanelerinin sayısı çoğalıyordu. Konuşmadı, konuşmadım. Sessizlik... Aramızda her daim geçerli olan bir alfabeydi sessizlik. Ben de bu alfabeye bir kez daha boyun eğdim ve uzun, titreyen parmaklarımı avuçlarımın içine bastırdım. Elimi yanıma indirdiğimde avuçlarımda eriyen kar yere damladı...
Rengi, kan rengiydi.
Rengi, kaybın rengiydi.
Rengi, bir cinayetin rengiydi.




 ---

Wattpad uygulamasından ilk okuduğum hikayeyi, bir kitap olarak ellerime aldığımda tekrar okuyamayacağımı düşünüyordum. Ama başardım ve iki gün bile sürmeden kitap elimde eridi gitti. 

Şimdi genel olarak bir yorum yaparsam; 
Ben kitap okumayı seven bir okuyucu olarak Wattpad'i korkutucu bulmuyorum. Küçük, büyük fark etmez ama bu kadar hikayenin arasında okunmaya değer şeyler olduğunu düşünüyorum ve bunlardan hepsi olmasa da kitap olmayı hak edenler de var. Öznur Yıldırım'ın Yabancı'sı da benim içim kitap olmayı hak ediyordu. Hiç akla gelmeyecek bir kurgu ya da bir kalem diyemem ama önemli olan da bilindik bir kurguyu yazarken kendine ait parçalar eklemektir. Öznur genç yaşında bunu başarabiliyor. Zaten kitabı elinize aldığınızda 15 yaşındaki Öznur ile 18 yaşındaki Öznur'un kaleminin ilerlemesini fark ediyorsunuz. Kusursuz değil ama ilerisi için daha iyisi olacağını düşünüyorum. Betimlemeleri ve Doğa'nın iç sesine eklemelerini de sevdim diyebilirim.

Bir de ayrıntılı olarak gözüme takılanlar var;

Ne yazık ki eklemeler sırasında fark edilmediğini düşünüyorum ya da editör bizim kadar bunalmamış. Fazlasıyla kelime tekrarı var ve bu biraz benim hikayeden kopuşlarıma sebep oldu.

Doğa'nın gücünün ve kaçırılmasının ardındaki o öfkeyi tam anlamıyla hissedemedim. Uygulamada okurken bu tarz kısımları es geçiyordum ama kitap olacak ve eklemeleri, düzenlemeleri olacak diye düşünüyordum. Haliyle Doğa'nın iç sesine verilen ağırlıklarda da kızın öfkesini ya da korkusunu tam anlamıyla hissetmek isterdim. Bir katilin elinde tutulan bir kızın o an tek sorununun saçlarını yıkamak olması bana tebessüm ettirdi. Nerede bu Doğa'nın dil başlı halleri? Doğa'nın dik başlı olduğunu onun anlatımıyla öğreniyoruz ama bu duygular okuyucuya ulaşmıyor. Herhalde Ediz'in emir kipli cümlelerinde Doğa'nın öfkesini hissedemeyen sadece ben değilimdir.

Doğa'nın bildiğim kadarıyla doğa üstü yetenekleri yok. Durum böyle olunca da şuana kadar hiçbir fikri olmayan Ediz'in duygu değişimleri hakkında gözlerine bakarak net çıkarımlar yapması inandırıcılıktan biraz uzaktı. Doğa'nın anlatımından değil de sanki yazar arada ipin ucunu kaçırmış gibi...

Gece ve Uygar ikilisi için bir hikaye ya da kısa bir özet yazılmadan direk olaya daldırılmış sanırım. Çünkü ara ara kopukluklar var. Önce Ediz'in ağzından borçlarından dolayı Ediz ile olduklarını öğreniyoruz. Sonrasında bir bakıyoruz buz gibi Ediz'in ailesini yakından tanıyor ve sırlarına hakimler. Sanki yüzeysel iki karakter olmuş. Okuduğumuza göre Ediz'i çok iyi tanıyorlar ve bazen Doğa'yı uyarıyorlar ama öyle bir an geliyor ki Ediz'i kışkırtacak cümleler kuruyorlar. Ediz neredeyse Doğa'yı öldürecek kıvama geliyor. 

Kitabın en akıcı kısımlar Hatay da olan kısımlardı. Ediz'in o bilindik cümlelerinin gelmeye başlamasıyla onu özlediğimi fark ederek hızlı hızlı okudum. Ama okurken şunu farkettim; Bizim soğuk, dediğini yapan yeşil gözlü katilimiz bazen çocukça hareketler yapıyor.  Doğa'ya çocuk diyor kendisi ondan daha fazla çocuklaşıyor. 

Serinin devamında, umarım daha fazla dikkat edilir. Her karaktere en azından bir geçmiş çıkarılır ve Ediz karşımıza daha sağlam çıkar. Bir de Doğa'nın gücünü hissetmeyi istiyorum.

18 Nisan 2016 Pazartesi

Hayvan Çiftliği | George Orwell

George Orwell
Can Yayınları
Sayfa Sayısı: 152
2016

İngiliz yazar George Orwell (1903-1950), ülkemizde daha çok 1984 adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği, onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940'lardaki 'reel sosyalizm'in eleştirisi olan bu roman, dünya edebiyatında 'yergi' türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliği'nin kişileri hayvanlardır.
George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında yer albilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalı'dır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır.


--


Utanarak söylüyorum ki; George Orwell gibi bir kalem ile yeni tanıştım. Ve kalemine ayrı zekasına ayrı bir bağlandığımı itiraf etmeliyim.

Kara mizahın babası diyerek kitaplarımın arasında ayrı bir yere koyacağım. Bir düşünce yada bir görüşün mizahi aynı zamanda iğneleyici bir dille anlatılmasının yanında ben içerisinde bugüne ait çok cümle bulduğum için elimden bırakamadım. Zekanın getirisi ince ince işlenmiş kinayeli cümleler olarak dönmüş. Akıcılığının verdiği bir güzellik sayesinde, film izler gibi kapılıp gidiyorsunuz.

Stalin, Lenin ve Marx gibi iz bırakan adamları incelemeye ve araştırmaya başladığım dönemlerde okuduğum için sayfaları büyük bir iştahla okudum. Karakterlerin, gerçek isimlerle ilişkilendirilmesinden ziyade hayvanların zamanla değişimi, okuyarak ve daha çok araştırarak daha iyisini yapacakları yerde daha fena bir yönetim şekline ağır ağır geçişlerini okuduk. Diktatör rejimden kurtulacakken tekrar yine o rejime geçiş sürelerinde fazlasıyla alınabilecek mesaj var.

Güç ve zekanın aynı zamanda bir lider peşinde gitme meraklısı olan kesimi inceleme şansı elde ediyoruz.

İncecik ve masalsı bir dil ile yazılan kitap bir de sizi düşünmeye yitiyor. Üstelik okurken üzülüp, sinirlenerek beklemediğim kadar duygu geçişi yaşadım. Sürekli kendimi hayvanları eleştirirken buldum ama günümüze de uyarlamadan ne yazık ki duramadım ve hep bir kıyas içinde oldum.

Karakterlerin çokluğu ilk sayfalarda beni korkuttu. Açıkcası ağır bir dile hakim olacağını düşünüyordum ve aynı zamanda kafamın dolu olduğu bir dönemde çok karakteri aklımda tutamayacağımı zannediyordum. Ama beni bu konuda oldukça çok yanılttı. Her bir hayvanın kendine özgü karakterler ile ilerlemesi kafamı karıştırmadı ve aksine her birini bende kalıcı bir hale getirdi.

Koca Reis'e saygı duyarken, Moses'in o işe yaramaz hallerini tebessüm ederek okudum. Boxer ise benim için unutamayacağım bir burukluk bıraktı. Napolyon'un ince ince işleyerek kendini büyütmesine ne yalan söyleyeyim hayran oldum ve uğraşları sonucunda bir lider olmasına şaşırmadım.

"Bütün hayvanlar eşittir." diyerek çıkılan bir yolda cümlesinin zaman ilerledikçe "Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir." gelmesi içimde garip bir burukluk bıraktı.

Kitabın son cümlesini okuyup kapattığımda yaşadığımız döneme baktım. Yeni bir bakış açısından ziyade bakış açımı genişletti. Etrafımdaki insanlara baktım ve tekrar kitabın sayfalarını çevirirken "Keşke okumaya ve araştırmaya sadece domuzlar yönelmeseydi." diyerek hayvanların çiftliği ele geçirmesinden sonra en az domuzlar kadar okumaya ve araştırmaya yönelselerdi ne olurdu? diye düşünerek tekrar başa döndüm.

16 Nisan 2016 Cumartesi

Bahar Okuma Şenliği 2016

Kış okuma şenliğindeki sonucum bir hüsran olsa da kendimi tutamadım. Aslında bu şenlik için en sevdiğim durum okumadığım kitapları okumak oluyor. Bu yüzden Bahar Şenliğine katılıyorum ve hazır işten de çıkmışken bu sefer kendim için daha umutluyum. Öyle bir azimle başlıyorum ki her kategoriye bir kitap aradım buldum. Elimde olanları tüketirken yeni alacaklarımı da böylece belirlemiş oldum.

1. Kategori (10 puan): Olayların bahar mevsiminde geçtiği veya baharı, çiçekleri, börtü böceği çağrıştıran bir kitap.
Aşık Kuşlar / Cecelia Ahern

2. Kategori (10 puan): Bir çizgi roman veya manga veya foto roman.
Çizgilerle Nazım / Müjdat Gezen

3. Kategori (10 puan): Yaşanmış bir savaşı anlatan bir tarih kitabı veya olayların yaşanmış bir savaş döneminde geçtiği kurgusal bir roman.
Ateşten Gömlek / Halide Edip Adıvar

4. Kategori (10 puan): Anti-kahraman bir karaktere sahip bir kitap. (Öneriye ihtiyacınız varsa goodreads sayfalarına buradan veya buradan ulaşabilirsiniz)
1984 / George Orwell

5. Kategori (10 puan): Evde okunmayı bekleyen veya elinizde olmasa da okumak isteyeceğin 10 kitaptan kurayla belirleyeceğin bir kitap.
 Yabancı / Öznur Yıldırım

6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.
Fikrimin İnce Gülü / Adalet Ağaoğlu

7. Kategori (10 puan): "Kadın" temalı bir kitap.
Adı: Aylin / Ayşe Kulin


8. Kategori (10 puan): İşlenen suçun cinayet olmadığı polisiye/gerilim türünde bir kitap.
Erebos /  Ursula Poznanski 

9. Kategori (10 puan): Gilmore Girls listesinden bir kitap. (Listeye buradan erişebilirsiniz)
Fahrenheit 451 / 

10. Kategori (10 puan): Normalde okumayacağınız veya uzak duracağınız türde bir kitap.
Seviyorsan Git Konuş Bence / Fatih Yağcı

11. Kategori (10 puan): Mektup veya anı veya biyografi veya otobiyografi türünde bir kitap.
Cezaevinden Mehmet Fuat'a Mektuplar / Nazım Hikmet

12. Kategori (10 puan): Kitap Ağacı'nın aylık kitaplarından veya herhangi bir Kitap Ağacı Kulübü tarafından Bahar Okuma Şenliği sırasında okunacak bir kitap.
 Kadın Olmayı Hatırlamak /  Bülent Gardiyanoğlu

13. Kategori (10 puan): Basılı tek bir kitabı olan bir yazardan bir kitap.
Muhtelif Evhamlar Kitabı /  Ömür İklim Demir

14. Kategori (10 puan): Hayvanların ana karakterlerden biri olduğu bir kitap.
Beyaz Diş /  Jack London

15. Kategori (10 puan): Genç yetişkin türünde bir kitap.
Köpek Düşleri / Marcus Zusak

16. Kategori (10 puan): Olayların Güney Yarımkürede geçtiği bir kitap.
Yüzyıllık Yalnızlık /  Gabriel Garcia Marquez  

17. Kategori (10 puan): Kendi ülkesinde yaşamayan / yaşamamış bir yazardan bir kitap.
Ara Dünya /

18. Kategori (Her kitap 10 puan, 3 kitabı da okuyana ekstradan 20 puan, toplam 50 puan)Olayların geçtiği yerin kitabın isminde yer aldığı üç kitap.
 Anayurt Oteli / Yusuf Atılgan
Paris ve Londra'da Beş Parasız / George Orwell
Dublin Caddesi / Samantha Young

19. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplam 60 puan): Kapağındaki baskın rengin kırmızı ve mavi ve yeşil olduğu birer kitap. (Her renkten bir kitap okumanız gerekiyor).
Kırmızı: Sırça Köşk / Sabahattin Ali 
Mavi: Mucize / R.J. Palacio
Yeşil: Numaran Bende Var / Sophie Kinsella


20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplamda 60 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
Maymun Aklı / Daniel Smith

En Çok Beni Sev / Julia Quinn
Baba ve Piç / Elif Şafak
Kırmızı Saçlı Kadın / Orhan Pamuk


21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Ölmeden Önce Okunacak 1001 Kitap Listesinden dört kitap. (Listeye buradan erişebilirsiniz)
The Lord of the Rings (The Lord of the Rings #1-3) / J.R.R. Tolkien
Dorian Gray’in Portresi / Oscar Wilde

Şato / Franz Kafka
Fareler ve İnsanlar / John Steinbeck


22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uyan dört kitap.

Tema: Peyami Safa'nın Eserleri
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Canan
Mahşer
Cumbadan Rumbaya
 

10 Nisan 2016 Pazar

4. Yaş İçin 4. Kez Çekiliş! #4

Mayıs ayında bloglarımın 4. senesini doldurdum. Kutlamak için geç kalmış olsam da önemli olan geç kalmak değil diyerek her iki blogumda da 4. çekilişimi başlatıyorum. 

Çekiliş sonucunda Pegasus Yayınlarından 1 Nisan 2016'da çıkan Yabancı'yı ve yanında yabancıya çok yakışan siyah bir defteri hediye ediyorum. 

Çekilişi hem her iki blogtan hem de @tersokur hesabımla instagramdan başlatıyorum. Yani blogunuzun olması zorunlu değil. 

1 Mayıs 2016 gecesi çekilişi bitirip yine bu üç yerden de sonuçları açıklayacağım.

Şartlara gelirsek; 

Blog ile katılacaklar; yoruma katıldığınızı belirten bir yorum atarken mail adresinizi de yazmayı unutmayın. :)

6 Nisan 2016 Çarşamba

Kuyucaklı Yusuf | Sabahattin Ali

Sabahattin Ali
Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 221

"Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olmayacağını sanıyordu."
Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındaki naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yaşadığı lirik aşk hikayesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.

Diyorum ki; 

Söz konusu Sabahattin Ali ise kitabın diline ve akıcılığına yorum yapmak ne haddime der susarım. Bir kere bile beni bu konuda yanıltmadı ve hayal kırıklığına uğratmadı. Her zaman onun kelimelerinin asil cümlelere dönüşmesini keyifle okudum. Her paragraf sonunda kendimi yavaşlatmaya çalışsam da su gibi akıp gitti.

Yusuf'un hayatının ortasına birden bırakılıyor gibi oldum. Bu ani girişi yadırgamak yerine Yusuf'u daha çok merak ederek devam ettim. Yusuf ile beraber diğer karakterlere geçişi de çok sevdim. Bir an bile sıkılmadan her bir hareketlerini merak ederek okudum.

Kübra karakterinin çok daha derinine inmek isterdim.

Kaymakan Salahattin Bey, en az Yusuf kadar merakımı taze tutan karakter oldu. Ve nedenini anlayamadığım bir şekilde Ali karakterini de sevdim.

Söz konusu Sabahattin Ali'nin kalemi olunca belki ben objektif olamıyorumdur ama her bir cümlesini ayrı ayrı bağrıma basacağım bu güzel adam bir de kitabın sonunu tam da layıkı ile bitirmiş. Bir yıkımla başladı ve bir yıkımla bitti. Kalemi hüzün kokan Sabahattin Ali, bıraktı yine içime en derin hüzünleri...

27 Mart 2016 Pazar

Ruhun Ateşi | Rita Hunter (Ateş Serisi || )

Rita Hunter
Epsilon Yayınları
2013
Sophie Langford çileden çıktığında birilerinin
hayatı kökten değişecekti...

Sevgi dolu bir ailede büyüyen Sophie’nin huzur, zenginlik ve bolca sıradanlıkla geçen hayatındaki tek renk, seneler önce bir kazada ailesini kaybeden kuzeni Liliana’ydı.
Ailesine katıldığı ilk günden itibaren anne ve babasının sevgisi de dahil ona ait her şey üzerinde sinsice hak iddia eden kuzenini kabullendiğini sanıyordu Sophie. Hatta Liliana baş döndüren güzelliğiyle ilk aşkını elinden aldığında bile bu kabulleniş elini kolunu bağlamıştı, çünkü babasına Liliana’ya asla kızmayacağına ve onu seveceğine dair söz vermişti.
Ancak sabrının da sınırları vardı ve bir gün o sınırlar küçük bir olayla ortadan kalktığında Sophie’nin aklındaki tek şey kuzeninin meydan okuyuşuydu.
“İlgimi hak eden erkeği bulduğumda onu baştan çıkarmayı dene... Tabii becerebilirsen...” demişti kuzeni. Eh madem istediği buydu...

Leighton Kontu Brendan Blackmore... Kibirli, buz gibi ve ulaşılmaz bir soyluydu. İnsanda merak, heyecan ve nefret uyandıran onca meziyete sahip bu adamın ilgisini çekmek göründüğünden çok daha zordu. Üstelik o ve Liliana birbirlerinden fazlasıyla hoşlanıyorlardı. Ancak Sophie kararlılığının önüne hiçbir kuvvetin çıkmasına izin veremezdi, çünkü Liliana başına gelecekleri çoktan hak etmişti. Üstelik Brendan Blackmore’u her gördüğünde hissettiği kalp çarpıntısı ve umutsuz arzu başka hiçbir teşvike yer bırakmayacak kadar güçlü ama bir o kadar da ürkütücüydü.
Sophie’ye göre Brendan’a dokunmak buzla yanmaktı ve Sophie yanmak istiyordu.
İkisini bir araya getiren skandal, onları artık geri dönüşü olmayan bir yola soktuğunda Sophie ya pes edecek ya da imkânsız gibi
görünse de mutluluk için sonuna kadar direnecekti.
Diyorum ki;

Ateş Serisi'nin ikinci kitabı ama benim gönlümde birinci sıraya sahip oldu.

Rita Hunter, tarihi aşk kurgularında özel bir isim olarak yer alacak. Zamanla bizlerle buluşturduğu kitaplarıyla da bunu kanıtlıyor. Özel ve güzel bir kalemi var. Bazen kahkaha attırır bazen de sizi üzebilir. Ama içinizdeki heyecan sönmeden sayfalar elinizde akıp gider. Her karakteri de birbirinden farklı olur ve sizi sıkmaz.

Bu serinin ilk kitabını da okudum lakin nedense Brendan karakteri yüzünden Ruhun Ateşi beni benden aldı. Bir ara aşık oldum diye bağırarak gezmeme bile sebep olmuş olabilir.

Bir üçleme olsa da herhangi birini okuyarak da başlanılabilir. Üç güzel adamın o tatlı, sert aşklarını ve yola gelişlerini ayrı ayrı sevdim. Ama Brendan'ı daha fazla sevdim.

Rita Hunter adı ile çıkan her kitap elimde mevcut. Her birini okudum ve yenilerini bekliyorum. Yine de Brendan sayesinde Ruhun Ateşi, defalarca açıp okuduğum tek kitabı oldu. Zaten ben çok nadir okuduğum kitabı tekrar okurum. Ne zaman kalbim biraz aşk'a ihtiyaç duysa açıp okuyorum.

Bu kadın aşkı çok güzel anlatabilen bir kaleme sahip. Hala onu okumamış olanlar varsa buyrun size küçük bir alıntı bırakıyorum; "Sen benim buz tutan ruhumun ateşisin."

25 Mart 2016 Cuma

Yabancı "Şahmeran"

Yabancı "Şahmeran"
Öznur Yıldırım
2016
Pegasus Yayınları
Uzun bir ara, aylardan sonra gelen bir bölüm derken yine aylar önce Pegasus Wattpad fenomeni diyebileceğimiz hikaye olan Yabancı'nın kitap olarak okuyucu ile buluşacağını açıkladı. Pegasus Yayınlarının ilk Wattpad kitabı olacak, son olur mu bilemiyoruz. Bekleyen kesim ise oldukça büyük ki zaten uygulama da büyük bir kitleye sahip bir hikaye olduğu için ilk imzasının olduğu yerin yıkılacağını düşünüyorum.

Öznur Yıldırım, 19 yaşlarında üniversiteye hazırlanan genç biri ama yazdıkları ile çoğu insanın hayranlığını kazandı. Siz hala Ediz Çağıran adını duymadınız mı? Ben bu ismi her yerde gördüğüm için hikayeyi okumaya başlamıştım. Yazara gecikmeler yüzünden sinirli bir kesim olsa da aynı zamanda bekleyen de büyük bir kitle var. Ben de bekliyorum. Ediz'i ve devamını okumak için seri halinde yayınlanacak bu kitabı çok merak ediyorum.

Tüm herşey bir yana Öznur'un kalemi basit bir kalem değil. Cümleleri de haliyle insanı kendine çekiyor.Ve eğer bu yazma işini devam ettirirse Öznur Yıldırım ismini uzun yıllar duyacağımızı düşünüyorum.

Yayınevinin duyurduğuna göre 1 Nisan 2016'da kitap sonunda okuyucuları ile buluşuyor. Bende sabırsızlıkla bekliyorum.

"Üzerime çöküyor kaybın gölgesi, bir katilin kollarında kalbim yok oluyor; acımasızlığın doğurduğu gözyaşları gözlerimdeki yerini alıyor ve şeytan ruhumda çetele tutuyor."

24 Mart 2016 Perşembe

Nemesi ile "Deli"

Gülsen Kılıçarslan
Nemesis Kitap
2016

Wattpad'de yazmaya başlayan Gülsen Kılıçarlan'ın Nemesis ile çıkardığı kitabı "Deli" isimli kitabını hala duymayanınız kaldı mı? Açıkcası Wattpad'de ilk hikayesi Şurimşine'yi okuyup Deli'ye de bir süre devam ettim. Sonrasında bir soğuma yaşadım ve kütüphanemden çıkardım.

Tüm ilgimi Gülsen Hanım'ın katıldığı bir programı izleyerek tekrar kazandım. Orada kendini anlatan o kadını ben sevdim. Sonra baktım ki Deli çoktan 'çok satanlara' girmiş. Henüz okumadım ama diğer bad boy hikayelerinden oldukça farklı olduğunu bilecek kadar da hikayeye hakimim. Üstelik öyle bir kitlesi var ki kendilerine "Deli Tayfası' diyorlar ve yazarlarıyla birebir iletişim halindeler. Kitabın doğal olması ve içten olması da ayrı bir artısı diye düşünüyorum. Ben Wattpad önyargısı olmayan bir okur olarak, kitabı kitapyurdu listeme ekledim. Eğer sıra gelirse almak istiyorum. 

Buyrun bu da arka kapağından;

Annem ve babam, bana karşı hiçbir zaman, o sevgi dolu ve ilgili anne babalar gibi olmadılar. O yüzden ben de küçüklüğümden beri kendimi. rengârenk hayaller kurarak mutlu etmeyi öğrendim. En sevdiğim hayalin rengi ise beyazdı. Beyaz bir gelinlik... Beyaz, mutluluğun, askın ve bir gün kendi yuvamı kurabileceğimin müjdecisiydi. Bu evde kavuşamadığım huzura, kendi kurduğum yuvada sabip olacağıma gerçekten inanarak büyümüştüm. Oysa şimdi ailem, bu hayalimi de elimden almıştı. Benimle hiçbir ilgisi olmayan bir olaydan dolayı, biç tanımadığım ve civardaki herkesin Deli diye bildiği bir adamla evlenmek zorundaydım. Tüm ilçede deli diye tanınan bir adam: Emre. Aradığı şefkati ailesinden bile görememiş, tek hayali bir gün sevdiği adamla evlenmek olan bir genç kız: Elt Ve zoraki bir evlilik. Kimsenin bilmediği bir psikolojik sorunla boğuşan Emre ve Emre'yi tanıdıkça ona karşı anlayamadığı bir şekilde merhamet duymaya başlayan Elif, gerçek bir aile olabilecek miydi? Emre tekrar delirmeseydi; belki.

15 Mart 2016 Salı

Dört | Veronica Roth "Uyumsuz Serisi"

2016
Sayfa Sayısı: 280
Veronica Roth
Artemis Yayınları

tek bir seçim
onu geçmişinden kurtaracak
tek bir seçim
onu geleceğine kavuşturacak
tek bir seçim
tehlikeleri açığa çıkaracak
tek bir seçim
onu sonsuza dek değiştirecek
tek bir seçim
onu özgürleştirecek

VeronicaRoth, dünya çapında çok satan UYUMSUZ serisine, okurların çok sevdiği Tobias’ın, yani Dört adlı karakterin gözünden yeni bir kitap ekliyor. TRANSFER, ÇÖMEZ, OĞUL ve HAİN başlıklarından oluşan dört hikâyeye ek olarak Tobias’ınTris’le yaşadığı çok özel anların kayıtlarını da içeren DÖRT, Tobias’ın geçmişine ve kalbinden geçenlere dair heyecan verici ipuçları barındırıyor.

Efsanevi UYUMSUZ üçlemesinin başlangıcına tanık olmaya hazır mısınız?

Diyorum ki;

Seriyi ne yazık ki oldukça geç bitirdim. Bir türlü son kitabını elime almak istemedim. Bunun sebebi sadece seriye veda etme sürecini uzatma isteğimdi. Yandaş kitabında yaşadığım kayıplardan ziyade bir de Tobias'ın ağzından olan bu kitabı biraz sindire sindire okumak istedim.

Tris'in gözünden okuduğum tanıdık sahneleri Tobia'ın gözünden, onun duygularıyla okumak beklediğimden daha güzeldi. Hatta biten bir seriye bir de onun gözünden bakmak benim için güzel bir deneyim oldu. Tabi bu kadar sevmemin kötü tarafı sindirerek değil de hızlıca okumam oldu.

Yazarın dilinin akıcılığına diyecek çok fazla laf yok. Bir erkeğin gözünden yazma konusunda da çok başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Tüm seriyi kadın karakterden okumanın bocalamasını yaşamadım.

Seri için şunu söyleyebilirim;
Tobias'ın gözünden okuduğum yerler sayesinde seriye daha hakim hissediyorum. Toabia'ın aslında zorunlu bir cesur olma düşüncesi hayal kırıklığı yaratır diye düşünürken onun kafasının içinde olmayı çok sevdim. Tris'in gerçek bir cesur oluşunu her anında gururla okudum. Tobia'ın iç dünyasına girmeyi ve kendime orada yer bulmayı çok sevdim. Ve Tris'e olan tutkusunu sonuna kadar hissettim. Sanıyorum ki Tris açısından okurken bu kadar yoğun bir tutku hissedememişim.

Bana kalsa seriyi baştan itibaren Tobias'ın gözünden okuyabilirim. Yazar keşke böyle güzel bir jest yapsa diye düşünüyorum.

1 Mart 2016 Salı

Siyah Kelebek | Zodi

Zodi
Dex Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
2015
Zodi’nin ilk romanı Siyah Kelebek, apokaliptik türe yepyeni bir soluk getirecek büyük bir keşif. Karanlığın delirttiği insanların yaşadığı bir dünyada, Tek kurtuluş ölümken... İntihar yasaklanmıştı. Ölümsüz bir dünyada yaşanan ölümlü bir aşk... Sargas için utanç, Capella için uyanış zamanı! Zihnin karanlık dehlizlerine yolculuk başlıyor...




Diyorum ki;

Kitabın kapağından başlamak istiyorum. Ben kapaklara çok takılan bir insan değilim ancak kitabın kapağı beni içine hapsediyor. Fazla karizmatik mi desem fazla mı inceleme isteyen, bilemiyorum. Ama Dex yayınlarının kapaklarına gösterdiği her özeni çok seviyorum.

Kitabın dil açısından işleyişine büyük övgüler yazamam. Basit bir dile sahip tek anlamadığım nokta; tüm bu basit ve  kafa karıştırıcı cümleler olmamasına rağmen kitap elimde bir şekilde ağır ağır ilerledi. Ağırlıktan kastım akmamasıydı. Yani sıkılmadan ve merak ederek okudum ama akıcılık konusunda küçük bir sorun yaşadım.

Bunun dışında konusuna gelirsek kapılmamak elimde değildi. Pucca'nın kardeşi olarak tanıdığım Zodi beni hayal dünyasına ilk sayfada hapsetti. Beklediğimden çok iyi ve güzeldi dünyası. Kendimi bu kadar hızlı bir şekilde kitabın merkezinde bulmayı gerçekten beklemiyordum. Ain halkının arasında bir anda Sargas'ı izlediğimi fark edip, olayların tam içinde hissetmek benim için beklemediğim bir durumdu. Her bir karakteri yaşadım ve gördüm diyebilirim. Uçsuz bucaksız olayların içinde çok da şaşırtan yerler oldu. Beklemediğim olayların sebebi ise kurgusunun böylesine güzel olmasıydı. Kurgu gerçekten zekice düşünülmüş ve üzerinde eminim ki uzun zaman harcanmıştır. Eksik bulduğum ve şurası şöyle olsaymış dediğim hiçbir noktası olmadan okudum.

Betimleme konusunda da oldukça başarılıydı. Okuyucunun gözünde her mekan ve her an canlanıyor. Kaleminin sadeliğinin yanında kurgusu gerçekten benim için gösterişliydi. Gösterişinin yanında farkını koyan bir ilk kitap olmuş.

Sonunda ise şaşkınlıkla aralanan ağzımı kapatamadım. Son sayfalara geldiğimde tekrar başa dönme isteğim oldu. Kaçırdığım ayrıntıların tekrar üzerinden geçtim.

Dilerim Zodi bu yazma işini hiç bırakmaz. Ve dilerim ki kurgu zekasını ileriye götürerek devam eder. Çünkü inanılmaz bir ilk kitap oldu benim için. Bir yazarın ilk kitabının böyle olması takdire şayan bir durum. 

27 Şubat 2016 Cumartesi

Çekiliş: Kitap Eylemi



Söz konusu kitap olduğunda dayanamıyor ve çekilişe katılıyorum. Henüz bir tane bile kazanamamış olsam da bu durumdan farklı bir zevk alıyorum. Gece gece Kitap Eylemi'nin çekilişini de görünce de katılmadan duramadım. 
Ve çekiliş hali hazır da katılımları bekliyor.. :)

Çekilişe katılmak için TIKLAMANIZ yeterli.

15 Şubat 2016 Pazartesi

Ölüme Fısıldayan Adam | Wattpad Aşkına #2


Ölüme Fısıldayan Adam
| mishapm

4n1k ile mizahı yaşatan Büşra Yılmaz'ın wattpad uygulamasında paylaştığı bir hikaye daha var. Üstelik mizah kelimesinin yakınından geçmeyen bir hikayesi var.

Ölüme Fısıldayan Adam, benim için bu uygulamadaki özel hikayelerden bir tanesidir. O kadar özel ki nasıl yorumlanır? kestiremiyorum. Büşra'nın o kaleminde boğulurken Okyanus'un ortasında kalıyorsunuz ve günden güne Okyanus'a aşık bir Balık olup çıkıyorsunuz.

Özgür ve Yosun, ana karakterler. Aynı zamanda benim için uygulamanın en baba karakterleridir. Bu kadar özel ve orjinal bir hikaye daha henüz okumadım. Çok farklılar ve bu farklarını okurken yaşıyorsunuz. Bir anda Özgür'ün aptal balığı gibi hissediyorsunuz. Bir anda tüm kıskançlık duygularınız tavan yapıyor ve bir Okyanus'unuz olsun istiyorsunuz. Bu sıradışı adam ve kadının özelliğinde boğuluyorsunuz. 

Cümlelerin her biri ve aralarındaki diyaloglar özenle yazılmış. Tekrar tekrar okuma isteği yaratıyor. Her bir cümleyi alıntılamak ise hobiniz oluyor. Büşra'nin kalemi tutan parmak uçlarından tek tek öpme isteğim var. Yazmaya gönül veren insanın yaşına değil de yazdıklarına bakmamız gerektiğini yüzümüze vuruyor.

Ağır bir ilerleyişi var ama cümleler öylesine ruha dokunuyor ki hiç ağır gelmiyor.  Daha ilk bölüm girişi ile zaten sizi içine hapsediyor. Yazarın, kaleminin o özelliğini ve tadını esas bu hikayede anlıyorsunuz. Büşra'nın o tatlı halinin yanında böylesine bir kurguyu yazabilmesi için özel bir kafası olduğunu düşünüyorum. Kendisinin geleceği olduğununda eminim. Ölüme Fısıldayan Adam, bir çok kitabı gerisinde bırakacak kadar özel ve güzel...

Hikaye, Mart ayı sonlarına kadar elimize kitap olarak geçecek diye bir haber verildi. Büyük ihtimalle yazarın diğer kitabı gibi Epsilon yayınlarından çıkacak. Bölümler kalkmadan uygulamadan kesinlikle okumalısınız...

  • Gencecik yüzümde sadece ve sadece ölümün ayak izleri vardı.
  • Ben senin acılarına, senden daha çok aşığım.
  • Yosundum bir kaya altında özgürleşiyorum. 
  • Yürüyemiyorsan uçarsın dedi ölüme fısıldayan adam, ben de ona uçtum.

Hikayeye ulaşmak için TIK

6 Şubat 2016 Cumartesi

Memleketi Ben Kurtaracağım | Gülse Birsel

Gülse Birsel
Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 188
2015
Bu kitapta, hem ülkeyi yönetmeye talip olduğum bazı siyasi yazılar, hem de politikayla hiiiç ilgisi olmayan makaleler bulacaksınız.

Misal ilk bölümde otobiyografimi kaleme aldım. Henüz genç bir kız olduğum için 7 yazıda bitti. Gülecek bir şey yok, daha bir espri yapmadım!
Kitapta ayrıca, diyetten antidepresanlara, astrolojiden sosyal medyayı nasıl kullanmanız gerektiğine, pek çok anekdot ve tavsiyem var. O bölüme bir kişisel gelişim kitabı muamelesi yapabilirsiniz. Yazıları dikkatle okuyup, benim yaptıklarımı asla yapmazsanız, kişisel olarak gelişeceğinize inanıyorum.

Ama çok da fazla gelişmeyin. Madonna vücut geliştireyim dedi, kolları ne oldu gördünüz...

Yani ismine aldanıp sadece siyaset okumak için kitabı alan ve şu an iade etmeye karar verenler, paranızı geri vermeyeceğiz!

Yedim bile ben o parayı! Simitle üçgen peynir aldım, yedim.

Paranızı değil, ama ülkenin hali yüzünden kaybettiğiniz kahkahanızı geri verebilirim belki. Ümidim o.

Milletçe ortak üst kimliğimizin bir huni olabileceği, kafayı sıyırdığımız şu dönemde, bir iddiam var: Kapaktaki cankurtaran üniformalı temsili fotoğrafımın da anlattığı gibi, memleketi ben kurtarabilirim! En azından denerim. Durumumuz daha iyi olur mu, bilmiyorum. Ama daha kötü olamaz diye düşünüyorum! En azından acık güleriz be? Ha?


Diyorum ki;

1.75’lik israf diye kendini tanımlayan Gülse Hanım’ın aksine ben bu kadını ‘muazzam’ buluyorum.
Otobiyografi dediği o kısacık ‘yedi’ başlığa doyamadım. Yüz yedi başlık olsa okurdum diye düşünüyorum. Her röportajını sıkıca takip edip, zekasına ve çalışkanlığına hayran olunca haliyle az geldi. 

Gülse’nin zekasına laf eden var mı? Bilmiyorum. Ama varsa efendim bu kitabı alsın ve özellikle kendini siyasete kaptırıp, güldürürken düşündürdüğü kısımları okusun, diyorum. İnce ince dokunduruyor. Sadece siyasette değil aslında tüm düzene söyleyecek bir lafı var. 

Bir bakıyorsunuz Gülse Birsel’i başbakan olarak hayal ediyorsunuz. Bir bakıyorsunuz reisi cumhurumuz da Gülse Birsel! Mecliste onu hayal ederken kendimi yakaladığımı söyleyebilirim. O kürsünün ardında sürekli düşüp duran bir gözlük ile harika bir milletvekili olmuyor mu? Vallahi benim gözümde canlanıyor. Özellikle meclis başkanı konumuna çok yakıştırdım. Bir elinde tokmak ile birbirinin saçını başını yolan milletvekillerinin başına indirişini de canlandırdım. Bir de boy anlamında bayağı avantajlı olacağı için çok zorlanmaz diye düşünüyorum. 

En son “PARTİ KUR OY VERELİM!” derken kendimi bulmaktan korktum. 

116. Sayfadaki “Adisyon Lütfen” şiiri ise kelimelerimi tüketiyor. Beni benden alan o şiir için söyleyecek tek bir cümlem yok. O şiiri bir çıktı halinde alıp odamın bir köşesine tablo yaptırmak istiyorum. 

Merkel ve Obama için düşündüğü seçim şarkıları harika, yani bu kadını bir partiye alsalar sanıyorum ki biz millet olarak ilk defa seve seve meclis yayınlarını falan bekleriz. Hatta her hafta meclise halk arasından beş şanslı kişi alınsın diye kampanya başlatırız. Ülkece yüzümüz güler. 

“Ayol hep siyaset mi konuşacağız?” diyor ve sonrasında beklemediğim kadar gülmeye başlıyorum. Şimdi “Memleketi ben kurtaracağım” dedikten sonra haliyle bu bölümü beklemiyordum. “Trekking” macerasına bayıldım. Gupse Özay’ın haline gülsem mi ağlasam mı bilemedim ama açık olayım baya güldüm. 

Ve yine beklemediğim bir şekilde, boğazımda bir yumru ile kitabın son sayfalarına ulaştım. Gülse Birsel, Gazanfer Özcan Usta ile kapanışı yapıyor. Bu bölüme yorum yapmak yerine kısa bir alıntı paylaşacağım;

Bana bakıp, “İnşallah, buradan çıkarsam…” diyor. Gözlerimi kapatıp bağımı eğiyorum ve diyorum ki: “Evelallah, yaparsınız.”… Gülümsüyor.